Et ve diğer hayvansal ürünleri yemediğimi öğrenen insanlar, zevk ve sağlık endişesiyle “etsiz yaşanır mı ya” “ben et yemezsem ölürüm” gibi kalıplaşmış ifadeleriyle karşı duruş sergiliyorlar. Bunu çoğunlukla “Sana bir döner yedireyim bak nasıl başlıyorsun ete” cümlesi izliyor. O kadar klişe oldu ki bu gidişat, sonraki adımları tüm veganlar gibi ben de artık tahmin edebiliyorum.
Peki gerçekten et yemezsek ölür müyüz? Şahsen 5 yıldır et yemiyorum ve kendimi yaşıtlarıma göre sağlıklı buluyorum. Ama benim kendimi nasıl bulduğum önemli değil tabii. Sizin de eminim akrabalarınız arasında her gün tereyağı ve döner yiyip 90 yaşını görmüş olanlar vardır. Bu yüzden önemli olan münferit örnekler değil binlerce kişi üzerinde karşılaştırmalı yapılmış bilimsel araştırmalardır. Böylelikle üçüncü klişeye de değinmiş olduk. Peki gerçekten, et yemezsek ne olur? Bu yazıyı hayvan sömürüsüne, ahlaki ve çevresel boyuta değinmeden yalnızca sağlığınız hakkında endişelerinizi gidermek için hazırladım.
Et yemezsek ölürüz, çünkü doğamızda mı var?
İnsan gücü sever. Kendimizi de hep güçle özdeşleştiririz. Koyun olmak yerine aslan olmak isteriz. Çünkü aslan dominanttır ve tabiri caizse ‘parçalar’. Peki yumuşacık ellerimizle, etçiller kadar açamadığımız ağzımızla, küçücük köpek dişlerimizle gerçekten etçil miyiz? Buna ahlak anlayışımız ve gelişimimiz ne diyor? Bu sorularla kafanızda şimdilik soru işareti oluşturmam yeterli çünkü bu başka bir yazının konusu olacak. Yalnızca şunu bilmenizi isterim ki insanlar etçil özelliklerden çok otçul özellikler taşımaktadır.
Et yemezsek proteini nereden alacağız?
Her şeyden önce bilmenizi isterim ki bütün amino asitleri sentezleyebilen tek canlılar bitkilerdir. Yeşil yapraklarıyla güneş enerjisini emer ve topraktan aldıkları nitrojeni işleyerek aminoasit sentezlerler. Hayvanlar bu amino asitleri bitkilerden alır. Et yiyen insanlar da aslında bitkilerin sentezlediği aminoasitleri hayvanları yiyerek alırlar. Yani bu amino asitlerin asıl kaynağı bitkilerdir. Nitekim binlerce vegan sporcu protein eksikliği derdine düşmeden rekorlar kırmakta, birincilikler elde etmektedir.
Protein ve protein ihtiyacının hayvansal olarak alınması gerekliliği endüstrinin bir dayatmacasıdır. Spor salonlarında gördüğünüz protein tozları çöpe atılması gereken peynir altı suyunun tekrar değerlendirilmesinden başka bir şey değildir. Protein konusu bu kadar ön plandayken gözden kaçırılan birkaç nokta vardır. Herkes ne kadar protein aldığını hesaplar ancak ne kadar lif aldığını hesaplamaz. Lif sağlığımız için son derece önemlidir. Hayvansal ürünlerden lif alamazsınız. Aksine bitkisel beslenme lif açısından oldukça zengindir. Dünya Sağlık Örgütü, regüler (regüler derken, bitkisel beslenmeyen, toplumun çoğunluğunu kastediyorum) beslenen insanların almaları gereken minimum lif miktarının ancak yarısını alabildiklerini söylemektedir. Lif eksikliği rektum kanserinden şeker hastalığına kadar birçok hastalığın gelişiminde rol oynamaktadır. Yani et yemezsek ölmeyiz aksine bitkisel beslenerek protein alabildiğimiz gibi bolca lif de alırız.

Et yemezsek ne olur? TMAO üretmeyiz
Veganların bağırsak florası regüler beslenenlerinkinden farklıdır. Yapılan çalışmalar vegan florasının daha yararlı bakterilerden oluştuğunu göstermiştir. Özellikle etten alınan Kolin bu zararlı bakteriler tarafından TMAO’ya (Trimetilamin-N-Oksit) dönüştürülür. Bu molekül ise rektum kanserinden kalp damar tıkanıklıklarına kadar birçok hastalığın gelişiminden sorumludur. Et yemezsek ölür müyüz endişesi bir tarafa, yemezseniz rektum kanseri ve ateroskleroz gelişiminin önüne bile geçersiniz. Peki veganlar Kolin az mı alıyor. Hayır. Veganlar yalnızca Kolini TMAO’ya dönüştürecek bakterileri bulundurmadıkları için zararlı etkilerinden korunmuş oluyorlar. Kolin takviyeleri son zamanlarda moda oldu. Beyin gelişiminden, hafızayı güçlendirmesine, alzheimer hastalığına kadar birçok şeye iyi geldiğinin reklamı yapılıyor. Tabi ki bunların arkasında kimin olduklarını bilmek lazım. Yine de veganların Kolin’i eksik mi alıyoruz endişesi taşımalarına gerek yok. Brokoli, karnabahar, soya Kolinden zengin bitkilerdir.
Et yemezsek B12’yi nereden alacağız?
Vegan beslenme söz konusu olduğunda B12 vitaminini nasıl alacağımız da gündeme gelir. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgiye “Et yemezsek B12 vitaminini nereden alacağız?” yazımı okuyarak ulaşabilirsiniz.
Et yemezsek daha az kanser oluruz
Dünya sağlık örgütü yıllar önce salam, sucuk, sosis gibi işlenmiş etleri grup 1A kanserojenler listesine yani sigara ile aynı kategoriye; kırmızı eti ise grup 1B’ye koydu. Bugün etin, kanser oluşumunu artırdığını mevcut kanserin ise gidişatını kötüleştirdiğini yapılan araştırmalar sayesinde biliyoruz. Kalın bağırsak kanseri gelişiminde hayvansal ürünlerin tüketimi önemli rol oynamaktadır.
Et yemezsek ne olur? Uzun yaşarız
Yaklaşık 20 yıldır devam eden bir çalışmada veganlar, vegan olmayan insanlara göre 6 ila 9 yıl daha uzun yaşamaktadır. Bilindiği üzere veganlar naveganlara göre daha az kalp hastalığına, kansere ve otoimmün hastalıklara yakalanıyorlar. Bu yüzden tüm nedenlerden ölüm oranları diğer insanlara göre daha düşük. Hatta bu çalışmada, insanlar ne kadar az et yerse o kadar uzun yaşadıkları görülmüş.
Tüm bu araştırmalar ve bilimsel veriler neticecsinde et yemezsek ölür müyüz endişesine girmemize gerek olmadığını görüyoruz. Yaşamak için ihtiyacımız olan besinleri bitkilerden alabildiğimiz gibi aynı zamanda et ve diğer hayvansal ürünleri tüketmediğimizde bunların sebep olduğu zararlardan da korunabiliriz.