Bir kişinin vegan olması için çoğu zaman hayvanlara yönelik bir ahlaki itkiye sahip olması ve doğru bilgilerle karşılaşmış olması yeterlidir. Ancak hayvan kullanımının son derece yaygın olduğu bir toplumda yolumuzu bulabilmek, henüz vegan olmayanların sorularına cevap verebilmek ve kendi eylemimizi anlamlandırabilmek için bundan daha fazlasına ihtiyaç duyarız. Dahası, kendimiz vegan olmakla kalmayıp, diğerlerini de içinde bulundukları haksızlıklar konusunda bilgilendirme ihtiyacı hissederiz, bunu tutarlı ve anlamlı bir şekilde yapmanın yolu da öncelikle kendimizi bilgilendirmektir.
Sık Sorulan Sorulara Cevaplar Bulmak
Vegan olduğunuzu söylediğinizde, çevrenizde konu hakkında bilgisi olan, olmayan ya da önyargılara sahip kişilerin çeşitli sorular sorduklarını göreceksiniz. Kimileri bu soruların sorulmasını rahatsız edici bulur, oysa gerçekte bu sorular veganlık hakkında karşımızdakilere bilgi verebilme -ve belki de davranışlarını değiştirebilecek bir diyaloğa başlama- imkanı sağlar. Bu durumda üzerimize düşen bu sorulara anlamlı ve bilgilendirici cevaplar verebilmek için kendimizi bilgilendirmektir. Bu esnada kendi kafamızdaki sorulara ve eksik kalmış noktalara da yanıtlar buluruz.
Abolisyonist Vegan Hareket internet sitesinde bulunan Sık Sorulan Sorular sayfası bu konuda size başlangıç düzeyinde ihtiyaç duyacağınız bilgileri sunacaktır. Eğer bu sayfada cevabını bulamadığınız sorular olursa ask.fm’deki Abolisyonist Vegan hesabına yazmaktan çekinmeyin.
Hayvan Hakları

Vegan pratiklerin altında yatan temel fikir hayvan haklarıdır. Günümüzde hatalı bir şekilde kullanılan bir kavram olsa da hayvan hakları gerçekte hayvanların birer kişi olduğu, birer mülk olmadığı ön kabulünden çıkar ve mecburi olarak veganlığı gerektirir.Hayvan hakları kavramını doğru bir şekilde öğrenmek pek çok soruya kendiliğinizden cevap bulmanızı sağlar.
Bunun için şu an Türkçe olarak ulaşabileceğiniz en iyi kaynak Gary L. Francione’un Hayvan Haklarına Giriş: Çocuğunuz mu Köpeğiniz mi? isimli kitabıdır.
Hayvan Refahı ve Hayvan Hakları Arasındaki Farkı Öğrenin
Hayvan hakları fikrinin tam karşısında duran fikir hayvan refahı fikridir. Bu fikir, hayvanlara daha iyi muamele gösterdiğimizde onları kullanmamızda ve öldürmemizde problem olmadığı fikridir. Bu fikrin hakim olduğu 200 yıl boyunca hayvanların durumu sadece daha da kötüye gitmiştir. Dahası bu fikir hala hayvanlar hakkındaki en yaygın fikir olmayı sürdürmektedir. Günümüzde veganlar arasında hayvan haklarıyla hayvan refahının bir orta yolunu bulma çabası olan “yeni refahçılık” görüşü de oldukça yaygındır. Bu yaygınlık birçok hayvan kuruluşunu hayvansal ürün şirketlerinin gönüllü halkla ilişkiler birimlerine dönüştürdü. Hayvanların mal ve kaynak olarak kullanılmama temel hakkını pazarlık konusu haline getiren bu orta yol bulma çabalarının yanlışlığı hakkında bilgi edinmek bizi bu yaygın ve olumsuz düşüncelere kapılmamızı engeller. Şu makaleler bu konulara giriş yapmakta yardımcı olacaktır.
Türcülük ve Diğer Ayrımcılıklar
Hayvan haklarıyla ilgili yazı ve konuşmalarda “türcülük” kavramının geçtiğine sıkça şahit oluruz. Ayrımcılıklarla ilgili genel bir bakış açısı edinmeden bu kavramı doğru bir şekilde anlamak zor olabilir. Ayrımcılık, bir grubu ilintisiz bir kriter üzerinden belli haklarından mahrum bırakmaktır.
Örneğin, toplumda kadın kimliği atanmış olan kişilerin sadece bu rastgele atama sebebiyle seçme ve seçilme haklarının ellerinden alınması bir ayrımcılıktır ve bu ayrımcılıkta seçme ve seçilmeyle aslında bir ilgisi olmayan bir kriter olan “cinsiyet” kullanılmıştır. Bu sebeple bu durumu cinsiyetçilik olarak adlandırabiliriz. Ayrımcılık hakkında başka bir çarpıcı örnekse Kuzey Amerika menkul köle ticaretidir. 200 yıl öncesine kadar yasal olan bu ticarette beyaz olmayan ten rengine sahip kişiler hiçbir hakka sahip olmayan mallar olarak görülüyordu ve bir köleyi satan alan kişi işkence etmek ve öldürmek de dahil onunla her istediğini yapabiliyordu. Bu ayrımcılık da kendisine kriter olarak atanmış ırkları seçtiğinden “ırkçılık” olarak adlandırılır.
Irkçılık, cinsiyetçilik, heteroseksizm, yaşçılık, bedenbiçimcilik gibi bir dizi ayrımcılık biçimi mevcuttur ve hepsinin farklı dinamikleri olsa da, altlarında yatan temel işleyiş bu şekildedir.
Türcülük de böyledir, bu ayrımcılık insan harici hayvanları sadece insan olmamalarından dolayı başkalarının malı ve kaynağı olmama, başkalarının zevki için kullanılıp öldürülmeme haklarından mahrum eder.
Tüm ayrımcılıklar kendilerini meşru gösterecek kültürel yapıları beraberinde getirir, örneğin dilde ayrımcı ifadeler, ayrımcı deyişler ve yapıtlar ayrımcılığa eşlik eder ve ayrımcılığı normalleştirir. Fakat bütün bunların temelinde gizlenen bir sistematik yapı vardır. Eğer ayrımcılıkla mücadele etmek istiyorsak odaklanmamız gereken yer burası olmalıdır. Başka bir deyişle, dilimizdeki türcü (hayvanları aşağı gören vs.) ifadeleri çıkartmak bizi tek başına türcülük karşıtı yapmaya yetmez, önemli ve öncelikli olan hayvanları mal ve kaynak olarak kullanmamak yani vegan olmaktır.
Aynı şekilde, türcülüğe karşı çıkıp türcülüğü mümkün kılan düşünce şablonunu destekleyemeyiz. Bu sebeple, tüm ayrımcılılklar hakkında bilgilenmeli ve bu ayrımcılıkları hayatımızdan çıkartmak için elimizden geleni yapmalıyız.
Hissedebilirlik
İnsanlardan ve insan harici hayvanlardan çoğu kez hissedebilir varlıklar olarak söz ederiz. Hissedebilirlik öznel farkındalık demektir. Hissedebilir olan bir varlık, çıkarlara, tercihlere ve isteklere sahip olan bir varlıktır. Bunların muhakkak insanlara benzer şekillerde çıkarlar ve istekler olmaları gerekmez, ancak hissedebilirlikten söz etmemiz için karşımızdaki varlığın bir çeşit zihninin olması gerekir. Bunun anlamı, karşımızda başına ne geleceğini umursayan bir varlığın olmasıdır.
Genel bir ilke olarak, en azından ilkel düzeyde de olsa sinir sistemine sahip olan canlılar hissedebilir varlıklardır. Sinir sistemine sahip olmak, acıyı hissetmeye, dış dünya ile kendini ayırt edebilmeye yani temel düzeyde bir öznel farkındalığa sahip olma anlamına gelir.
İnsanların yiyecek, giysi, deney gibi sebeplerle kullanmakta olduğu hayvanlar -inekler, tavuklar, balıklar, domuzlar vs.- hissedebilir olduklarını kesin olarak bildiğimiz hayvanlardır.
Zaman zaman kabuklu deniz hayvanlarının ve böceklerin hissedebilir olup olmadıkları sorulur. Böceklerin hissedebilir olduklarına inanmak için oldukça güçlü sebepler vardır. Böceklerden elde edilen ürünleri kullanamayız ve gündelik hayatımızda böceklere bilinçli olarak zarar vermemek için elimizden geleni yapmamız gerekir. Kabuklu deniz hayvanlarının bazılarının merkezi bir sinir sistemleri olmasa da benzer mekanizmaları vardır ve hissedebilir olma ihtimalleri dikkate değerdir, bu sebeple bu hayvanları da yiyecek elde etmek amacıyla veya başka amaçlarla kullanamayız.
Bitkilerin, mantarların ve bakterilerin hissedebilir olmadıklarını biliyoruz. Bitkiler, bakteriler ve mantarlar elbette canlıdır ve uyaranlara tepkiler verirler, ayrıca evrimsel olarak geliştirmiş oldukları müthiş özellikler vardır. Ancak bu özellikler onları öznel olarak farkındalığa sahip varlıklar yapmaz. Bunun anlamı bitkilere dair hiçbir sorumluluğumuz olmadığı anlamına gelmez, örneğin ağaçlar pek çok hayvanın yuvasıdır ve çevre için değer taşır. Ancak bitkilere dair sorumluluklarımız olsa da, bitkilere karşı sorumluluklarımız yoktur.
Vegan Aktivizm
Aktivizm denildiğinde pek çok insanın aklına yürüyüşlere katılmak, bir partinin flamasını taşımak, slogan atmak, imza kampanyaları düzenlemek, basın açıklaması yapmak gibi eylemler gelir. Oysa söz konusu hayvan hakları olduğunda bu pek de işe yarar bir yöntem değildir. Çünkü bu tarz eylemler bir kurumdan (çoğunlukla da devletten ya da hükümetten) bir talepte bulunmak için kurulan gevşek koalisyonlara dayanır. Sokakta slogan atan ne kadar kalabalık varsa, pazarlık masasına oturan sendikanın veya örgütün eli de o kadar güçlenir.
Oysa bizim devletle veya şirketlerle pazarlık yapacak bir şeyimiz yok. Biz toplumu değiştirmeye çalışmalıyız. Bunun için de izlememiz gereken bir yol var. İlk ve öncelikli olarak eğer henüz vegan değilsek vegan olmalı, ardından kendimizi bilgilendirmeli, daha sonra da veganlığı yaygınlaştırmak için harekete geçmeliyiz. Veganlığı yaygınlaştırmanın en iyi yolu, insanlarla birebir diyaloglara girebileceğimiz ve onlara vegan olma sebeplerimizi anlatabileceğimiz ortamlar oluşturmaktır. Bunun için örgütlere, örgüt flamalarına ya da liderlere ihtiyacımız yok, sadece kendi gücümüze inanmaya ve harekete geçmeyi istemeye ihtiyacımız var.
Şöyle düşünün: Eğer her bir vegan yılda en az 1 kişinin daha vegan olmasına yardımcı olsaydı, önümüzdeki sene şimdikinin en az iki katı kadar kişi vegan olurdu. Dünya vegandır, eğer biz bunu ister ve bunun için çalışmaya gönüllü olursak!