Hayvanlara ilgi duyan, onları besleyen, seven ve korumaya çalışan herkesin yolu bir gün veganlık kavşağına gelir. Kimisi okuyarak, araştırarak, kimisi yaşarken edindiği tecrübeyle… Ama mutlaka o kavşağa gelinir.
Peki, nedir bu “vegan” olma hâli? İlk ve en basit hâliyle “hayvanları yememek; hayvanların kendi yavruları için olan sütünü içmemek, dolayısıyla peynir, kaymak gibi ürünleri tüketmemek; hayvanların yavrusu olan yumurtayı asla bir gıda gibi görüp onunla beslenmemek; bal ve benzeri tüm ürünleri hayvanın kendisine ait olması nedeniyle gasp etmemek” olarak tanımlanabilir. Tabii, buna hayvanların ölümünden kalan derilerini, kemiklerini, yağlarını ve tüm parçalarını kullanmayı reddetmek de dâhildir.
Özetle bir vegan, hiçbir canlının ölü ya da diri vücut parçalarına ve vücudundan çıkan sıvı, katı maddelere talip olmaz. Aksine, bunların hayvanın yaşam hakkı ile buna bağlı olarak vücut bütünlüğü ve tamlığı içinde doğal ömrünü tamamlaması için bizzat korunması gerektiğine inanır.
Biber dolma sevmediğinizde kimsenin umurunda olmaz, ancak “Bir kuzuyu öldürüp yemem” dediğinizde, herkes birden sağlık havarisi gibi üstünüze gelir
Hayvan hakları, tüm hak mücadeleleri içinde en hafife alınan, fakat en ağır ve hiç bitmeyen, tatili olmayan bir mücadeledir.
Çünkü hayatımızın her ânında bir hayvan yaşamı ihlali vardır. Öyle ya da böyle. Totalde sokak hayvanları, kuşlar, egzotik hayvanlar, yaban hayvanları, av hayvanları, deneyde kullanılan hayvanlar, endüstriyel hayvanlar gibi isimlendirilseler de, nihai olarak hepsi “bir canlı” ve yaşamakta olan bir süjedir. İnsanlar kendi belirledikleri kullanım alanlarına göre onlara “mal” olarak isim vermişler.
Hayvanlara yakın olan, onların yaşadığını, üzüldüğünü, sevindiğini, korktuğunu, özlediğini fark edebilecek kadar şanslı (ya da bir başka açıdan şanssız) insanlar farklı süreçler içinde de olsa hayvan hakları mücadelesi içinde buluyor kendisini. Çünkü bir kez fark ettikten sonra, normal şartlarda bundan geri adım atabilmek pek de mümkün görünmüyor.
Bir hayvanla yakınlık kurarak, bir örnekten esinlenerek ya da tamamen kişisel rutini içinde hayvan dostu olan insanlar, sosyal alanda birbirlerini bularak örgütlenmeye başlıyor. Bu da hayvan koruma ve hayvan hakları hareketlerinin başlangıcı oluyor.
En yakın anlamıyla sokaklarda yaşayan ve belli bir kişi tarafından sahiplenilmemiş kediler, köpekler ve aynı çevredeki kuşlarla başlayan bu koruma hareketi, zaman içinde bu kadar görünür olmayan hayvanları da kapsamaya başlıyor.
Veganlık tüm bu hareketlerin genel olarak son noktası oluyor. Ancak düşünüldüğünde görülüyor ki aslında “ilk adım” ve “ilk nokta” olması gereken şey odur.
Hayvanı hiçbir şekilde sömürmemek, doğrudan ya da dolaylı olarak bu sömürüye katkı sağlamamak olarak da özetleyebileceğimiz veganlık, aynı zamanda etik bir duruş olarak da tanımlanıyor.